1 Mart 2010 Pazartesi

Sünnetin Kur'ân-ı Kerîm'i Beyân Fonksiyonu.

Sünnetin Kur'ân-ı Kerîm'i Beyân Fonksiyonu.


Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e Allah tarafından yüklenen mühim vazîfelerden biri de Kur'ân-ı Kerîm'i "beyân etmek"tir. İşte bir âyet:
"(Habîbim), Biz sana da Kur'ân'ı indirdik ta ki insanlara, kendilerine ne indirildiğini beyân edesin (açıkça anlatasın) ve ta ki, onlar da iyice fikirlerini kullansınlar" (Nahl: 16/44, 64)
Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm)'a yüklenen bu "beyan" vazîfesi nedir? Bu kelime Arapçada, izâh, şerh, izhâr ve teblîğ mânalarına gelir. Teblîğ'i duyurma olarak anlarsak diğerlerini de "açıklama" olarak ifâde edebiliriz. Öyle ise Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a başlıca iki vazîfe verildiği görülür:
1- Teblîğ,
2- Açıklama,
Kur'ân'da beyân kelimesinin "açıklama" mânasına galebe çaldığı, çoğunlukla bu mânada kullanıldığı görülmektedir.
Mevzuumuzun anlaşılması için şöyle bir sorunun cevabını arayalım: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) "beyân et" emrini yerine getirdi mi getirmedi mi? Cevabımız elbette ki müsbettir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Rabbisinin bütün emirleri meyanında teblîğ emrini de eksiksiz yerine getirmiştir. Aksini söylemek cehaletin ötesinde iftira ve küfür olur.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın insanlara Kur'ân ve teblîğ'den ayrı olarak sunduğu beyân sünnettir. Bazı usulcülerimiz, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın beyan vazîfesini iki kısımda mütelâa etmişlerdir, yani sünnet iki kısımdır:
Birinci Kısım Sünnet: Kur'ân-ı Kerîm'in kapalı âyetlerini açıklar, anlaşılır, tatbîk edilir hâle getirir.
İkinci Kısım Sünnet: Kur'ân'da olmayan yeni ahkâm ve âdab getirir. Her iki hususla ilgili ikna edici açıklamalar yapılmış, örnekler verilmiştir.
Kelam ve fıkıh âlimlerince, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın, hem fiili ve hem de sözleriyle tahakkuk edeceği belirtilen birinci kısım beyanın gereğini bizzat "namaz", "zekat" ve "hacc" gibi dinin ana umdelerinden misal verilmektedir. Bilindiği üzere Kur'ân-ı Kerîm, namaz kılın diye emreder, ama, namazın başlama ve bitme vakitlerini, her namazda kaç rekat kılınacağını, rükünlerin nasıl eda edileceğini vs. belirtmez. Keza, zekat için de aynı durum: Kur'ân: Zekat verin emreder, ama kimler verecek, hangi mallardan ne miktar verilecek, ne zaman verilecek gibi pek çok sorumuz cevapsız kalır. Hacc için de durum böyle: Hacc yapılacak ama nasıl? Ömürde kaç sefer, nerelere kaçar sefer tavaf edilmeli? Arafat'ta vakfe ile ilgili teferruât nasıl olmalı? vs. Bunların teferruâtı Kur'ân'da yoktur. Bu teferruâtı Cenâb-ı Hakk, dinin ikinci kaynağına bırakmıştır. Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sünnetine havale etmiştir Hadîslerde belirtildiği üzere, Cebrâil (aleyhisselam)'den Kur'ân'ı taallüm ettiği (öğrendiği) gibi Sünneti de taallüm eden Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Namazı ben nasıl kılıyorsam, benden gördüğünüz gibi kılın"; keza: "Hac'la ilgili menâsiki (rükünleri teferruatı) benden alın" emretmiştir. Hadîs kitapları, keza, zekatla ilgili teferruatın beyânıyla doludur. Kendisine, beş vakit namazdan her birinin başlama ve bitme zamanlarını soran bir bedeviye, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) açıklama yapmaz. "Bizimle namaz kıl"der. Birinci gün, her namazın ilk vaktinde, ikinci gün de son vaktinde olmak üzere iki gün namaz kıldırdıktan sonra: "Her namazın vakti bu iki an arasındaki zamandır" diye soru sorana açıklamada bulunur.
Kur'ân-ı Kerîm'in emirlerini tatbîk edebilmek için sünnete olan ihtiyacın zaruretini belirtme sadedinde verilen misallerden biri de cezalarla ilgilidir: Âyet "Erkek veya kadın her hırsızın elinin kesilmesini" emreder. Ama nisabı, şartları belirtmez. Emre göre, bir tek yumurtayı çalanın elini kesmek icabeder. Halbuki Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), buna nisab beyan etmiştir: Elin kesilmesi için çalınan şeyin, en az dörtte bir dinar değerinde olması gerekir.
İslâm Dinî'nin bütünlüğünü kazanması açısından Sünnet'in beyanına olan ihtiyacın ehemmiyetini tebarüz ettirmek için bazı âlimler şöyle demiştir: "Şâyet muhaddisler, sünnetin zabt ve toplama işini yerine getirmemiş, kaynaklarından ortaya çıkarmamış, Hadîsi intikal ettiren senet ve turûka itina göstermemiş olsaydı şeriat yok olur, ahkâm ortadan kalkardı. Çünkü şeriat, muhafâza edilen merviyattan vücuda getirilmiş, nakledilen sünenden tedvîn edilmiştir..."

0 yorum: